23 Şubat 2015 Pazartesi

Tepkiye Moda Sansürü

        Taksim Gezi Parkı direnişi sürecini yaşadıktan sonra gerçekleşen "bende tepki vermeliyim" düşüncesi kimi kişilerce moda oluyormuş... Yani insanlar bir kere tepki gösterdikten sonra tekrarlandığı vakit modalaşması deniliyormuş. Hatta moda olduğundan bir başkasını çağırmak da kabahatmiş. Hâl böyle olunca beni de aldı bir moda-severlik. Yok, ne deniyordu ona? Hah, moda takipçisi!
        Neyse...
        Esasında moda dediğiniz şeyin yeni bir öğrenme süreci olduğunu anlatmak istedim. Bunu, sizin klişe dediğiniz ezberlenmiş cümlelerle; birlikte olunmalı, sustukça sıra sana gelir, omuz omuza ile belirtmeyeceğim. Şimdiden sıkmak istemem. Daha sonra sıkılırsanız da sorumluluk kabul etmiyorum.

        Bir bireyin şahsına, birden fazla yapılan olumlu veya olumsuz etkiye  tepki vermesi kadar normal ve insani bir durum yoktur. Zira tepki verilmiyorsa bir sorun mevcuttur. Gel gelelim bu sorunun oluşumuna... 
Bir kadın;

Ne zaman sevişmeli?
Kiminle sevişmeli?
Kaç kez sevişmeli?
Seviştikten sonra dışarıya çıkmalı mı?
...
Bir erkek
Kaç yaşında sünnet olmalı?
Kaç yaşında "milli" olmalı?
Neden askere gitmek zorunda?
İstediği işi yapabilmeli mi?
Egemenlik hegemonyasını ne kadar korumalı?
...
Bir LGBTT;
Ne kadar süre gizli yaşamalı?
Nerede yaşamalı?
Kiminle yaşamalı?
Hasta mı, değil mi?
...
Bir öğrenci
İstediği bölüme girmek için gerekli olmayan derslerden sınavı girmeli mi?
İstediği bölümü kazanamaz ise ne yapmalı?
Elli bin öğrenci sayısı olan üniversitede iki bin kişilik yurtta kalabilir mi?
Bu yurtlarda kalmazsa nerede, hangi parayla yaşamalı?
...

Bir alevi
Alevi olduğunu ne kadar süre gizlemeli mi?
"Biz aslında cem yapıyoruz, semah dönüyoruz" diyebilmeli mi?
Yüzyıllardır devlet tarafından tanınmadığını fark etmeli mi?
Yansalar da incitmeyenler, bin kere mazlum olsa da bir kere zalim olmamayı seçen değil mi?
...
Bir kürt;
Yüzyıllarca varlığı inkar edilen mi?
Örgüt müyüm, Türk müyüm, hangisi olmalıyım diyen mi?
Hiç görmediğimiz, bilmediğimiz yerlerde öldürülen mi?
...
Bir işçi;
Sendikalı olduğundan tehdit edilen mi?
Ne zaman işine son verileceğini bilen mi?
Ne kadar maaş alması gerektiğini bilmeli mi?
Kime itaat etmesi gerektiğini sezen mi?
...
         -Belirtmeliyim ki, kalın harflerle yazmak isteyip de buraya sığdıramayacağım bir çok kelime var.- 
        Yine de, bu soruların cevaplarını verdiğimizde etkinin tepkiye oluşumu açıkça ortaya çıkıyor. 
        Peki ya  tepkiye gelmeyenleri çağırma duygusu nedir?

        Bu duygu, ötekileştirilmenin dibine düşmüş bir halkın ötekileşmeme çabasıdır. Demem o ki;  Çocuklar sokakta iki taşla bir kale kurup futbol maçı yaparlar. Aslında iki takımın da sayısı eşittir. Bir takımın fazla ve diğer takıma karşın güçlü olunacağı biline biline, balkonda görülen bir başka çocuk da maça çağrılır. "Şişt, gelsene lan, hadi tek kale maç yapacağız. -Babam gelecek birazdan, gelemem ben. - Hadi be oğlum, bir maç yapacağız altı üstü 10 golde bitecek. - Gelsene lan, ne olacak? Baban gelene kadar bitiririz. -Tamam geliyorum."

        Bu kadar samimi bir duygu besleyen insanlara, tepki vermeme özgürlüğünüzden bahsederseniz, tek özgürlüğünüz ile sınırlanmış olursunuz.

        Ne o sokaktaki futbol maçının keyfini yaşayabilirsiniz, ne de birlikte hareket etmenin mutluluğunu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder