27 Mart 2015 Cuma

Bir Selam Bin Sabah

        Gözleri parlayan güzel insanlar tanıdım. Denk gelmeyi beklediğim güzel insanların selamı, onları ne kadar özlediğimi hissettirdi. Bir kelimeye ne çok anlam katılabiliyormuş. Özlemi, sevgiyi, alışkanlığı, tutulan eli, harcanan emeği sadece nasılsın diyerek anlatabiliyormuş insan. İyiyim, sen nasılsın, diye verilen cevapta kalp hediye edilebiliyormuş. Ama bir sorun vardı. Hisler bağımsız iken mutluluktan uçmalı mıydı, parıltıya kilitlenip kalmak mıydı? Bunlar cevabını veremediğim sorulardı. Ruhum bedenimden ayrılmış gökyüzünden bana bakıyordu, bedenim kıpırdayamayacak durumdayken. Ben de iyiyim, dediğimde artık çok geçti karar vermek için. İzlediğim oyunda bir sonraki repliği, hatta bir sonraki sahneyi tahmin edebiliyor durumdayken bir sonraki cümle yoktu zihnimde. Beynimle kalbim yer değiştirmişti sanki. Düşünemiyor, konuşamıyordum. Sesli bir işaret olmalıydı, ruhumun bedenime geri gelmesini sağlayacak. Yetilerimi kaybetmediğimden emin olmam gerekti. Hiç olma yolunda ilerlemenin sağlığım açısından iyi olmadığını biliyordum. Elimde olmayan bu zaman akışında bir şey yapmalıydım. Ee, neler yapıyorsun görüşmeyeli, diye sorduğumda tanrının varlığına inandım ve yalvardım; lütfen yeri yar ve beni dibine gönder, yalvarırım üstümü de kapat.

         Durumun acizliğinden yakınırken diğer taraftan olması gerekenin en iyisinin bu olduğuna kanaat getirdim. Bir selamın zihinde yarattığı onca görüntünün varlığı bu selamı verebilme amacını gütmekteydi. Bu yüzden mutluydum. Çünkü bir yaraya nasıl dokunulacağını bilen güzel insanlar asla acıtmazlarmış. Teşekkür ederim! 

13 Mart 2015 Cuma

İki Evren

        Varsayalım ki iki evren var. Birinde yaşan herkesin ikizinin bizim yaşamadığımız evrende var olduğunu düşünelim. Ne yapar ne eder, sadece senin ikizini görebilmek için o evrene giderim. Yine de o evrendeki sana aşık olamam. Ondan da bana aşık olmasını bekleyemem. Çünkü bu evrendeki sen gerek bana. Ve bu evrendeki sen aşık olmadıkça bana, eriyecek bu vücut. Bilmelisin, seninle meşgul zihnim, durmayan fabrika işçisi gibi. 

...

3 Mart 2015 Salı

Boşluk

            Köprüden atlamamak için ne sebebim var? Önce sağ ayağımı geçirsem demirlerini üzerine, sonra da sol. Ne kaybederim? Bıraksam kendimi aşağı doğru ve bir film şeridi denen klişe canlansa gözlerimde. hepimizin hayatı aynı olduğuna göre birer klişe değil midir? Sadece yazarlar ve şairler farklı anlatırlar, hepsi bu! Hem, bırak ölmeden önceyi, öldükten sonra da vay be, diyecek kimsem yok. Acının bile en fazla üç gün sürdüğü bu dünyada neyin çabasını veriyoruz? Deme öyle dedi, Kenan, çok bilmiş bir tavırla. En fazla adıma helva dağıtılır, fıstıklı. Üstüne iyi çocuktu denilir ve geçilir.  Öyle zamanlarım oldu ki, bilgi doluyum, ölüm aklımın ucundan geçmiyor. Efenim çünkü, çünkü tüm ilgi bende. İnsan, ilgisiz kalınca mı düşünür ölümü? Sonra işsizlik işte. Aman, dedi Kenan. Dert ettiğin şeye bak! Kaç insan var, işsiz güçsüz dolaşıyor ortalıkta. Öylesi değil be canım kardeşim. Hiç annemin istediği gibi sigortalı bir işim olmayacak mesela. Hiç araba hayali kurmadım ben bu hayatta. Amacım yok, anlıyor musun? Yaşamak için bir amacım yok. Bireysel hiç bir amaç gütmedim. Toplumsal bakarsan da, kim için? Kimin için demokratik yaşam istiyoruz? Bizden sonraki kuşaklar için, değil mi? On beş yaşına kadar gülen gözleri olan temiz çocuklar için... Sonra kaybettiriliyor saflıkları. Çok büyütüyorsun, dedi Kenan. Yaşamak bu kadar basit mi, diye sordum, ayağımın tekini boşluğa bırakarak. Evet, dedi Kenan, yaşamak bu kadar basit. Desene basitlikten öleceğiz. Öyle basitiz ki, dokuzların çarpımı hep karışık gelmiştir. Halbuki matematiğim iyidir benim. Sınıfta çarpım tablosunu ilk ezberleyenlerdenim. Sonra, okuma yarışmasında birinci gelip, kırmızı kurdele ile ortalıkta dolaşan da bendim. Öyle zeki, öyle akıllı bir çocuktum. Hesap makinesiyle milletin yaşını hesaplamaya bayılırdım. Ne yazık ki, annem sadece bunlarla övündü. Sonra yapıştırırdı lafı en okkalısından; bizim çocuk küçükken iyiydi de, büyüdükçe bozuldu. Kenan öyle kederlendi ki, dayanamadı bir sigara uzattı. Aldım bir elimle, diğer elim düşmemek için demiri tutuyordu. Düşmemeliydim, kendim atlamalıydım. Hayat dediğimiz şey de böyle değil miydi? Tercihler yapılır, kararlar verilir ve sonuçlarına katlanılır. Buna da hayat denir. İşte, büyüdükçe salaklaşanlardanım. On beş yaşımdaydım, askere gitmenin, geldikten sonra iş bulmanın ve düzenli gelire ulaşınca evlenmenin bana göre olmadığını söylediğimde. O zaman insanlar, ergensin, geçer bunlar diye bakıyorlardı, alaycı ve gözlerini gözlerime dikerek. Salaklaşma evresi başlamış da haberim yokmuş. İlk aşk olmasa bile, güzel bir kadındı o dönem birlikte olduğum insan. Yatağımda, gecenin bir yarısı, misafir gibi davranan uykuyla bakardım tavana. Çünkü o belirirdi tavanda, lambanın ışınları yansıdıkça gözlerime. Nasıl biriydi, diye sordu Kenan. Dostoyevski okurdu, dedim. Gözlerim parlak ve unutmadığımı dile getirerek. Sen hiç Dostoyevski okudun mu, diye sordum Kenan'a. Kenan cevap vermeden devam ettim, çünkü biliyordum, okumamıştı. Önce ezilenler, sonra öteki adlı eserlerini özet geçerdi bana. Dinlerdim, dakikalarca, saatlerce ve tekrar tekrar. Çok güzeldi be Kenan. Mesela bak, kitap okumayan sevgilim olmadı benim. Oldu da, uzun sürmedi. Şiir sevmeyen de çok azdır. Dostoyevski okuyandan hemen sonra, bir kadın aşık oldu bana. Yüz güzelliği ile herkesi kendine aşık edebilecek, sadece duruşuyla ben buradayım diye bağıran bir kadındı. Ne gözüm gördü, ne kalbim. Ne elini tutabildim, ne gözüne bakabildim. Dokunamam ben, aşkı yükleyemediğim bedene. Zorla da dokunmamalı insan aşık olduğunun bedenine. Öyle değil mi, Kenan? Kenan, beni onayladığını başını iki defa öne ve arkaya atarak gösterdi. Bir de sevgilim olmayanlar var, sadece sevdiğim. Çok sonra gene birin sevdim, her seferinde bir önceki sevdiğime ihanet ettiğimi hissederek. O sevmedi beni, yanımda bulundukça bana zarar verebileceğini düşünerek. Peki, dedim. İnsanlar kararlarıyla vardır dedim ya, öylesi işte. Yıllar sonra bir başkasını sevdim, o da sevmedi. Aslında sevdi ama diğer insanlardan farksız. Diğer insanlardan demeyelim de, kimilerinden farklı, kimilerinden farksız. Neticede özel değildik. İşte böyle Kenan, ne sevdiğim kadın seviyor beni, benim onu sevdiğim gibi, ne de bir işim var, annemin istediği gibi. Ne faydam var gülen gözleri olan çocuklara, ne de saflıklarını koruyabilecek gücüm. E, yeter bu kadarı artık. Madem yapamıyorum, madem istediklerimi gerçekleştiremiyorum bu hayatta, diğer ayağımı da bırakırım boşluğa ve çekerim ellerimi demirlerin üzerinden. Bu arada, sigarayı söndürdüm buraya, sen de giderken çöpe atarsın, değil mi?