Güneşin saydam ışınları her bir
yaprağa düşüşüyle yeni bir dünya oluşturuyordu. Ben ise bu dünyalara sığmayan
ruhumla ağacın dibine oturmuş, dizlerimi çoktan çenemin altına çekmiştim. Sadece
düşünüyor, hayal kuruyor, nasıl kaybettiğimi kurguluyordum. Çimenlerin simetrik
ve topluluk olarak yayılışını inceliyor, bir ağacın varoluş sürecini kafamda
tasarlıyordum. Zamanla üzerine yüklenen ağırlığı düşünüyordum. Ne acılar çekmiştir,
kim bilir. Her gün başka bir hikayenin ortasında kalıp, aşklarına kavuşabilmiş
midir? Bir ağacın aşkını çizebilir misin Abidin? Çimenlerin topluluk halinde
haykırışını, çiçeklerin aralara serpilip renk katışını, gökyüzünün onlara olan
sevgisini ve bir insanın hepsini mahvedişini...
Güneşin hiçbir etkisi olmadan parlayan
saçları, çimenlerin arasında süzülen ayakları ve bembeyaz teniyle biri duruyor,
uzakta. Bakışları ela, sağ elini uzatmış, adım atacak gibi, duruyor öylece.
Öyle sakin, öyle çağırtkan, öyle sevdalı bakıyor ki, inanıyorum, güveniyorum.
Bir ceylanın güzel gözlerindeki ürkek bakışlarına güveniyorum. Hiç
kıpırdamıyor. Yaslandığım ağaçtan destek alarak ayağa kalkıyorum. Tıpkı
karşımdaki ceylan gibi, onun duygusu ve yüreğini taklit ederek duruyorum. Bir
elimi kaldırıyor, aynı çağırtkanlıkla ona doğru uzatıyorum. Işıldayan bir su
misali, ölümü hatırlatırcasına bakıyor.
Çölün sıcaklığı yok belki, parlayan bir ay da yok ama bir yansıma var
bakışlarında. Eski bir yaranın kabuk bağlamış hali gibi acıtmıyor ama soyulması
gereken, ilaca ihtiyaç duymadan koparılması gereken bir kızarıklık bu! Öyle ki
aşk gibi, sevda gibi... Zaman gerek iyileşmesine, bir ağacın büyüme hızında kök
salmalı toprağa.
Yaklaştım, uzattığım elimi tuttu.
Yetmedi, sımsıkı sarmak istedim o bedeni. İzin istedim, o ceylan gözlerine
bakarak. Bir his uyandı rüyadan, iki kolumla sardım tüm vücudunu. Bir tufan
koptu içimde, Nuh'un bile yaşayamayacağı bir tufan! Mecnun'un yemini, Kerem'in
dağları, Hayyam'ın serzenişi... Ellerinden tuttu, yanıma oturdu, sırtını ağaca
yasladı. Büyük bir gölgenin altında, çimenlerin rüzgarın etkisiyle dans edişini
seyrediyorduk. Ellerimiz kenetlenmiş, yek vücut halinde, bakıyorduk sadece
büyük bir boşluğa.
Ne olacak bilmiyoruz, ne
yaşayacağız, ne hissedeceğiz, nereye gideceğiz, nasıl edeceğiz... Bakıyoruz
sadece, çimenlere, çimenlerin içindeki renkli çiçeklere, o büyük ve dev
ağaçlara, yılmadan, usanmadan, aşkla bakıyoruz. İnanıyoruz, güveniyoruz,
hissediyoruz...
Umarız, yaşarız... Umarız
hayallerimizi, umarız umutlarımızı, umarız isteklerimizi ve umarız
isteklerimizi yaşarız...