21 Mayıs 2016 Cumartesi

Boşluk - Ummak - Hissetmek

            Güneşin saydam ışınları her bir yaprağa düşüşüyle yeni bir dünya oluşturuyordu. Ben ise bu dünyalara sığmayan ruhumla ağacın dibine oturmuş, dizlerimi çoktan çenemin altına çekmiştim. Sadece düşünüyor, hayal kuruyor, nasıl kaybettiğimi kurguluyordum. Çimenlerin simetrik ve topluluk olarak yayılışını inceliyor, bir ağacın varoluş sürecini kafamda tasarlıyordum. Zamanla üzerine yüklenen ağırlığı düşünüyordum. Ne acılar çekmiştir, kim bilir. Her gün başka bir hikayenin ortasında kalıp, aşklarına kavuşabilmiş midir? Bir ağacın aşkını çizebilir misin Abidin? Çimenlerin topluluk halinde haykırışını, çiçeklerin aralara serpilip renk katışını, gökyüzünün onlara olan sevgisini ve bir insanın hepsini mahvedişini...
            Güneşin hiçbir etkisi olmadan parlayan saçları, çimenlerin arasında süzülen ayakları ve bembeyaz teniyle biri duruyor, uzakta. Bakışları ela, sağ elini uzatmış, adım atacak gibi, duruyor öylece. Öyle sakin, öyle çağırtkan, öyle sevdalı bakıyor ki, inanıyorum, güveniyorum. Bir ceylanın güzel gözlerindeki ürkek bakışlarına güveniyorum. Hiç kıpırdamıyor. Yaslandığım ağaçtan destek alarak ayağa kalkıyorum. Tıpkı karşımdaki ceylan gibi, onun duygusu ve yüreğini taklit ederek duruyorum. Bir elimi kaldırıyor, aynı çağırtkanlıkla ona doğru uzatıyorum. Işıldayan bir su misali, ölümü hatırlatırcasına bakıyor.  Çölün sıcaklığı yok belki, parlayan bir ay da yok ama bir yansıma var bakışlarında. Eski bir yaranın kabuk bağlamış hali gibi acıtmıyor ama soyulması gereken, ilaca ihtiyaç duymadan koparılması gereken bir kızarıklık bu! Öyle ki aşk gibi, sevda gibi... Zaman gerek iyileşmesine, bir ağacın büyüme hızında kök salmalı toprağa.
            Yaklaştım, uzattığım elimi tuttu. Yetmedi, sımsıkı sarmak istedim o bedeni. İzin istedim, o ceylan gözlerine bakarak. Bir his uyandı rüyadan, iki kolumla sardım tüm vücudunu. Bir tufan koptu içimde, Nuh'un bile yaşayamayacağı bir tufan! Mecnun'un yemini, Kerem'in dağları, Hayyam'ın serzenişi... Ellerinden tuttu, yanıma oturdu, sırtını ağaca yasladı. Büyük bir gölgenin altında, çimenlerin rüzgarın etkisiyle dans edişini seyrediyorduk. Ellerimiz kenetlenmiş, yek vücut halinde, bakıyorduk sadece büyük bir boşluğa.
            Ne olacak bilmiyoruz, ne yaşayacağız, ne hissedeceğiz, nereye gideceğiz, nasıl edeceğiz... Bakıyoruz sadece, çimenlere, çimenlerin içindeki renkli çiçeklere, o büyük ve dev ağaçlara, yılmadan, usanmadan, aşkla bakıyoruz. İnanıyoruz, güveniyoruz, hissediyoruz...

            Umarız, yaşarız... Umarız hayallerimizi, umarız umutlarımızı, umarız isteklerimizi ve umarız isteklerimizi yaşarız...