23 Şubat 2015 Pazartesi

Cenaze Töreni

       Öğle vaktinde gelen cenaze haberi neticesinde koşarak cenaze evine gittim. Sanki ölümden döndürebileceğim kendimi. Beş, altı kadın ve bir iki erkek evin içerisinde ağlayan annenin başında toplanmış. Ne öldüğünü söylüyorlar anneye ne de ölmediğini.  Soruyor kadın içten ağlamaklı gözlerle, nerede oğlum? Cevap, bilmiyoruz!
      Bir süre sonra insanlar toplanıyor. Kalabalıklaşıyor cenaze evi. Kara haberin tez duyumundan olsa gerek, çok zaman almıyor insanların gelişi. Herkes merak etmeye başlıyor cenazeyi! Nerede bu cenaze? Kim var yanında? Cevaplar veriliyor, öğreniliyor. Durum kesinleşiyor. Burada olmak gerek o zaman, deniliyor.
    Birbirini uzun zamandır görmeyen insanlar, birbirlerine hal hatır soruyor. Sohbetler başlıyor. Uzun zaman görüşmeyen bu insanlar birbirlerinin ne işle meşgul olduğunu soruyor. Çay içiyorlar bir taraftan. Birileri o sırada cenazenin "sahipliğini" yaptığından mezarlık işleriyle uğraşıyor. Çay içilerek sohbetler devam ediyor. Acıkanlar yemeklerini yemek için evlere misafirliğe gidiyor. Sohbetler arasında şakalar yapılıyor, gülenler oluyor. Bir taraftan cenaze sahibi aile ağlamaya devam ediyor.
     Sohbet bir ara cumhurbaşkanlığı seçimlerine geliyor. Sosyal demokrat bir akraba topluluğunda bitmek bilmeyen memleket kurtarma operasyonları başlıyor. Ekmeleddin'den medet umma durumu ise içler acısı... Hele ki askerliğini yapmış sosyal demokrat akrabaların içerisinde sosyalist tarafınızı belirterek Demirtaş'a oy verdiğinizi söylediğiniz an başlıyor yaygara. İşte o an militarizmin dibine kadar sokuyorlar sizi. Başlıyor ortak düşman Amerika davası! Bunu söyleyenler yetmişli yılların has devrimcileri!!!
         Militarizm demişken, askerliğinin tecilli olması herkes için bir sorun  oluyor. Hayatınızı bilmeden hayatınızda bir engel olduğunu söyleyen amcalar, dayılar, ağabeyler... Ah, erkekliğiniz! Sohbet koyulaşıyor. - Bak benim çocuğa, yaptı askerliğini artık bir engeli kalmadı.
           -Pardon, neden vicdani ret yapmadı? Oha, ne sordum ben?
            -Vicdani ret mi, O ne demek?
           - Beni çağırıyorlar. Geldim!
        Önce utanıyorsun, niye kaçtığını sorguluyorsun. Bir süre düşündükten sonra, ona bunu anlatana kadar kaçmak en iyisiydi diyorsun. Hangisinin iyi olduğunu hala bilmiyorum. İyi ne ki?
              Bu arada cenaze yarın kalkacak, varın yarın neler oldu, siz düşünün. Ne bugünden farksız, ne de yarına dair özgün bir gelişme vardı.
           Doğum ve ölüm üzerinden çok mu realistiz ve bu durumdan o yüzden mi soyutlanmışız bilmiyorum ama bunu dini bir törenle yapmak olayı ironileştiriyor.
           Eleştiri olsun diye yazmıyorum bunları. Sadece anlayamıyorum. Odağımızda mı sorun var? Ne için buradayız, ne için orada olacağız?
                Işıklar içinde uyusun, kardeşim! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder