7 Nisan 2015 Salı

Ezen veya Ezilen ya da Hiçbiri...

                Neandertaller'den bu yana insan ve yaşamı üzerine bir çok düşünce ortaya atıldı. Para ve sonrasında var olan sınıflar, sınıfların oluşturduğu toplumlar ve yönetim biçimleri sorgulandı. Gücün para mı yoksa asker mi olduğu sorularıyla karşı karşıya gelindi. Paranın, gücün, savaşın ve harita üzerinde paylaşılan bölgelerin sanal çizgilerle belirlenmesi, çoğu insana, "son" algısı yaratmış olsa da Herakletios'un dediği gibi, değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir, düşüncesi diyalektiğin devamını bizlere öğretti.

                 Bu değişim sürecinde insanlar iki olasılıktan birini seyretmek zorunda kaldılar; insanlaşma veya insandışılaşma. En başında insan olarak var olmasına karşın süreçte tahrifat göstererek insandışılaşma yolunda ilerleyen kişilerin sonucunda da iki olasılıktan biri olmak zorundaydılar; ezenler veya ezilenler. Böylesi bir durumda yapılması gerekeni Paulo Freire şöyle belirtmektedir; insanlaşma, adaletsizlik, sömürü, baskı ve ezenlerin şiddetiyle engellenir; ezilenlerin özgürlük ve adalet özlemiyle, kaybettikleri insanlığı yeniden kazanma mücadelesiyle olumlanır.

                Ezilenlerin böylesi bir çaba içerisinde gerçekleşecek olan ihtimallerden bir tanesi, ezenlerini ezilen, kendilerini ise ezen konumuna getirmeleridir. Bu durum, insanlaşmanın aksine sadece yer değiştirmeyi sağlamaktadır. Diğer bir ihtimal ise, kendileriyle beraber ezenlerini de insanlaştırabilme durumudur. Bu noktada ezen ve ezilen ortadan kalkmış, insandışılaşma yerini durmadan devam edecek olan insanlaşma mücadelesine bırakmış olur.

                Günümüz Türkiye'de insanlaşma mücadelesi veren ezilenler kendi arasında ikiyi ayrılır. Ezen olmayı isteyen ezilenler ve hem kendini hem de ezenlerini özgürleştirmeye çalışan ezilenler. 60'lı yıllardan bu yana verilen karşılıklı idam kararları, oluşturulan yasalar, asılsız ihbarlar ve neticelerine baktığımızda intikam duygusunun had safhada olduğu görülmektedir. Halk arasında bir söylem olan ve bu durumu kanıtlayan bir söz de "ben olsam, bunların hepsini Taksim'de sallandırırım" olmuştur. Nitekim sallandırma olmasa da birileri Taksim Meydanı'nda elinden geleni yapmış ve bir çok insanın ölümüne sebep olmuştur.

                Kendini ve ezenlerini özgürleştirme yolunda ilerleyen kesim ise bunu söylemlerinde her daim göstermeye çalışmıştır. Bu durum, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yansıtılır. Türkiye'de başlıca bahsedilebilecek ezilenler (kadınlar, aleviler, kürtler, ermeniler, lgbti bireyler...) ilk olarak kendilerinin var olduğunu ve bunun kabulünü talep etmektedirler. Sonrasında ortak bir yaşam, eşit paylaşım ve  anayasada eşit yaklaşımlara ihtiyaç duyduklarını dile getirmektedirler. Bunun yanı sıra öğrenciler, işçiler, öğretmenler vd. ezilenler de haklarını talep ederek insandışılaşmaya karşı mücadele içerisine girerler. Tek dertleri insanlaşmak olan bu ezilenlerin, özgürlük ve eşitlik adına ezenlerinin de insanlaşmasını ister ve bunun için çaba gösterirler.

                Bu süreci tam anlamıyla demokratik bir sistem oluşturarak gerçekleştirebilecek ezilenler için Türkiye'de çok seçenek yoktur. Ya yeni Türkiye yolunda -ki bu bir türlü gelmedi - vaat edilen umut doğrultusunda ezenlerle devam edecek, ya ezenlerini ezerek yeni ezen konumuna gelecek ya da kendini ve ezenlerini özgürleştirecektir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder