Gözleri parlayan güzel insanlar tanıdım. Denk gelmeyi
beklediğim güzel insanların selamı, onları ne kadar özlediğimi hissettirdi. Bir kelimeye ne çok anlam katılabiliyormuş. Özlemi, sevgiyi,
alışkanlığı, tutulan eli, harcanan emeği sadece nasılsın diyerek
anlatabiliyormuş insan. İyiyim, sen nasılsın, diye verilen cevapta kalp hediye edilebiliyormuş. Ama bir sorun vardı. Hisler bağımsız iken mutluluktan uçmalı mıydı, parıltıya kilitlenip
kalmak mıydı? Bunlar cevabını veremediğim sorulardı. Ruhum
bedenimden ayrılmış gökyüzünden bana bakıyordu, bedenim kıpırdayamayacak
durumdayken. Ben de iyiyim, dediğimde artık çok geçti karar vermek için.
İzlediğim oyunda bir sonraki repliği, hatta bir sonraki sahneyi tahmin
edebiliyor durumdayken bir sonraki cümle yoktu zihnimde. Beynimle kalbim yer
değiştirmişti sanki. Düşünemiyor, konuşamıyordum. Sesli bir işaret olmalıydı,
ruhumun bedenime geri gelmesini sağlayacak. Yetilerimi kaybetmediğimden emin
olmam gerekti. Hiç olma yolunda ilerlemenin sağlığım açısından iyi olmadığını
biliyordum. Elimde olmayan bu zaman akışında bir şey yapmalıydım. Ee, neler
yapıyorsun görüşmeyeli, diye sorduğumda tanrının varlığına inandım ve yalvardım;
lütfen yeri yar ve beni dibine gönder, yalvarırım üstümü de kapat.
Durumun acizliğinden yakınırken diğer taraftan olması gerekenin
en iyisinin bu olduğuna kanaat getirdim. Bir selamın zihinde yarattığı onca
görüntünün varlığı bu selamı verebilme amacını gütmekteydi. Bu yüzden
mutluydum. Çünkü bir yaraya nasıl dokunulacağını bilen güzel insanlar asla
acıtmazlarmış. Teşekkür ederim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder