Köprüden atlamamak için ne sebebim var? Önce
sağ ayağımı geçirsem demirlerini üzerine, sonra da sol.
Ne kaybederim? Bıraksam
kendimi aşağı doğru ve bir film şeridi denen klişe canlansa gözlerimde. hepimizin
hayatı aynı olduğuna göre birer klişe değil
midir? Sadece yazarlar ve şairler farklı anlatırlar,
hepsi bu! Hem, bırak ölmeden önceyi, öldükten sonra da vay be, diyecek kimsem
yok. Acının bile en fazla üç gün sürdüğü bu dünyada neyin çabasını veriyoruz? Deme öyle dedi, Kenan, çok
bilmiş bir tavırla. En fazla adıma helva dağıtılır, fıstıklı.
Üstüne iyi çocuktu denilir ve
geçilir. Öyle zamanlarım oldu ki, bilgi doluyum, ölüm
aklımın ucundan geçmiyor. Efenim çünkü, çünkü tüm ilgi bende. İnsan, ilgisiz kalınca mı düşünür ölümü? Sonra işsizlik işte. Aman, dedi
Kenan. Dert ettiğin
şeye bak! Kaç insan var, işsiz güçsüz dolaşıyor
ortalıkta. Öylesi değil be canım kardeşim. Hiç annemin istediği gibi sigortalı
bir işim olmayacak mesela. Hiç
araba hayali kurmadım ben bu hayatta. Amacım yok, anlıyor musun? Yaşamak için bir amacım yok. Bireysel hiç
bir amaç gütmedim. Toplumsal bakarsan da, kim için?
Kimin için
demokratik yaşam
istiyoruz? Bizden sonraki kuşaklar
için, değil mi? On beş yaşına
kadar gülen gözleri olan temiz çocuklar
için... Sonra kaybettiriliyor saflıkları.
Çok büyütüyorsun, dedi Kenan. Yaşamak
bu kadar basit mi, diye sordum, ayağımın tekini boşluğa
bırakarak. Evet, dedi Kenan, yaşamak bu kadar basit. Desene
basitlikten öleceğiz. Öyle basitiz ki, dokuzların
çarpımı hep karışık gelmiştir. Halbuki
matematiğim iyidir benim. Sınıfta çarpım tablosunu ilk ezberleyenlerdenim.
Sonra, okuma yarışmasında birinci gelip, kırmızı
kurdele ile ortalıkta dolaşan da bendim. Öyle
zeki, öyle akıllı bir çocuktum. Hesap makinesiyle milletin yaşını
hesaplamaya bayılırdım. Ne yazık ki,
annem sadece bunlarla övündü. Sonra yapıştırırdı
lafı en okkalısından; bizim çocuk küçükken
iyiydi de, büyüdükçe bozuldu. Kenan öyle
kederlendi ki, dayanamadı bir sigara uzattı.
Aldım bir elimle, diğer elim düşmemek
için demiri tutuyordu. Düşmemeliydim, kendim atlamalıydım.
Hayat dediğimiz şey de böyle değil miydi? Tercihler yapılır,
kararlar verilir ve sonuçlarına katlanılır.
Buna da hayat denir. İşte, büyüdükçe salaklaşanlardanım.
On beş yaşımdaydım, askere gitmenin, geldikten sonra iş
bulmanın ve düzenli gelire ulaşınca
evlenmenin bana göre olmadığını söylediğimde. O zaman insanlar, ergensin, geçer
bunlar diye bakıyorlardı, alaycı ve gözlerini gözlerime
dikerek. Salaklaşma evresi başlamış
da haberim yokmuş. İlk aşk olmasa bile, güzel
bir kadındı o dönem birlikte olduğum
insan. Yatağımda, gecenin bir yarısı, misafir gibi davranan uykuyla bakardım
tavana. Çünkü o belirirdi tavanda, lambanın
ışınları yansıdıkça gözlerime. Nasıl
biriydi, diye sordu Kenan. Dostoyevski okurdu, dedim. Gözlerim
parlak ve unutmadığımı dile getirerek. Sen hiç
Dostoyevski okudun mu, diye sordum Kenan'a. Kenan cevap vermeden devam ettim, çünkü
biliyordum, okumamıştı. Önce ezilenler, sonra öteki
adlı eserlerini özet geçerdi bana. Dinlerdim, dakikalarca,
saatlerce ve tekrar tekrar. Çok güzeldi be Kenan. Mesela bak, kitap
okumayan sevgilim olmadı benim. Oldu da, uzun sürmedi.
Şiir sevmeyen de çok azdır. Dostoyevski okuyandan hemen sonra, bir
kadın aşık oldu bana. Yüz güzelliği
ile herkesi kendine aşık edebilecek, sadece duruşuyla
ben buradayım diye bağıran bir kadındı.
Ne gözüm gördü, ne kalbim. Ne elini tutabildim, ne gözüne
bakabildim. Dokunamam ben, aşkı yükleyemediğim
bedene. Zorla da dokunmamalı insan aşık olduğunun bedenine. Öyle değil
mi, Kenan? Kenan, beni onayladığını başını iki defa öne ve
arkaya atarak gösterdi. Bir de sevgilim olmayanlar
var, sadece sevdiğim. Çok sonra gene birin sevdim, her
seferinde bir önceki sevdiğime
ihanet ettiğimi hissederek. O sevmedi beni, yanımda
bulundukça bana zarar verebileceğini düşünerek. Peki, dedim. İnsanlar
kararlarıyla vardır dedim ya, öylesi işte.
Yıllar sonra bir başkasını sevdim, o da sevmedi. Aslında
sevdi ama diğer insanlardan farksız.
Diğer insanlardan demeyelim de, kimilerinden farklı,
kimilerinden farksız. Neticede özel değildik.
İşte böyle Kenan, ne sevdiğim
kadın seviyor beni, benim onu sevdiğim
gibi, ne de bir işim var, annemin istediği
gibi. Ne faydam var gülen gözleri olan çocuklara,
ne de saflıklarını koruyabilecek gücüm.
E, yeter bu kadarı artık. Madem yapamıyorum,
madem istediklerimi gerçekleştiremiyorum bu hayatta, diğer
ayağımı da bırakırım boşluğa ve çekerim ellerimi demirlerin üzerinden.
Bu arada, sigarayı söndürdüm buraya, sen de giderken çöpe
atarsın, değil mi?